sevilmeye layık olmak... ne kadar ağır bir cümle. sanki önce bir sınavdan geçmemiz gerekiyormuş gibi. daha iyi biri olursak, daha güzel görünürsek, daha başarılı olursak belki o zaman biri bizi sever. oysa sevgi böyle bir denklemle çalışmaz. sevgi, en çok da kusurların arasında filizlenir. bizi özel yapan kusurlarımızla kabul edilmektir belki de gerçek yakınlık.
uzun bir dönem boyunca aynaya her baktığımda yalnızca kusurlarımı görüyordum. sivilcelerim yüzümde değil de hayatımın tam ortasındaymış gibi hissettiriyordu. kalabalıkların içinde görünmezdim sanki, çünkü kendi gözümde bile var olamıyordum. sevilmeye layık olmanın; pürüzsüz bir cilt, düzgün bir beden, düzgün cümleler gerektirdiğine inanmıştım. ve bu yüzden, biriyle yakınlaşma ihtimali doğduğunda bile içimden hep şu cümle geçiyordu: “benimle neden olsun ki? baksana yüzüme.”
gerçekten biriyle ilişki kurmayı hiç denemedim o dönem. denemekten çok, sessizce bekledim. belki biri çıkagelir, belki yüzümdeki o bir türlü geçmeyen kırmızı lekeleri görmezden gelir, belki ruhumun derinliğini fark eder. ama ben bile kendime bu derinliği layık görmüyordum. kendi gölgemde kaybolmuşken başkasının ışığını beklemek ne tuhaftı.
sonra bir gün, sivilceleri benden çok daha belirgin olan bir arkadaşımın sevgilisi olduğunu duydum. onu görünce ilk hissettiğim şey kıskançlık değil, şaşkınlıktı. çünkü benim gözümde, biz “öteki”ydik. görünmeyen, seçilmeyen, sevilmeyen. oysa birisi onu görmüştü. üstelik tam da olduğu gibi sevmişti. saklamadan, utandırmadan, değiştirmeye çalışmadan. bu durum zihnimde yıllarca kurduğum denklemi yıktı: "kusurların = değersizlik" fikri bir anda anlamsızlaştı.
kendime itiraf edemediklerimi o an yüzümde hissettim: sevilmeye engel sandığım şeyler, aslında benim duvarlarım olmuştu. ilişkiden kaçmamın nedeni, reddedilmekten çok, zaten baştan kendimi reddetmiş olmamdı. kimse beni sevmez demem, belki de şuydu: ben kendimi sevmem.
oysaki dışarıdan diğer insanlara, arkadaşlarınıza baktığınızda hangisinin yüzündeki sivilce, fazla 3-4 kilosu sizi rahatsız etti ya da onlara olan sevginizi azalttı?
bugün, hala bazen aynaya bakarken o eski düşünceler geri geliyor. ama artık fark ediyorum: sevilmek, görünüşle değil, kendine verdiğin izinle başlıyor. kendini gizlediğin sürece, başkası seni nasıl görebilir?
belki de mesele, sevilmeye değer olup olmamak değil. mesele, sevilmeye açık olup olmamak. yaralarınla, kırgınlıklarınla, geçmişinle birlikte birine yaklaşabilmek. kendini saklamadan “buyum” diyebilmek.
sevilmek için bir şey olmamız gerekmiyor. olduğumuz halimizle, eksiklerimizle, korkularımızla, umutlarımızla var olabilmek, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek. belki de her şey buradan başlıyor. gerçek bir ilişki kurabilmek için önce kendimizle ilişki kurmamız gerekiyor. kendimize dokunmadan, başkasına yaklaşamıyoruz. kendimizi sevmeden, bir başkasını sevemiyoruz.
peki bu histen nasıl kurtuluruz?
sevilmeye layık olmak, kazanılan bir hak değil. bu, doğuştan gelen bir gerçekliktir. tıpkı bir bebeğin hiçbir şey yapmadan da sevilebilmesi gibi. senin değerli ve layık olman için, “başka” biri olman gerekmez. sadece kendin olman yeter. ama evet, buna inanmak kolay değil. çünkü belki sen kendinle tanıştığında, sana hep "yetmiyorsun" diyen bir iç sesle karşılaştın. ve yıllardır bu sesin sen olduğunu sandın.
sevilmeye layık olmak, mükemmel olmak değil. aksine, kırılganlığını kabul edebilmek, hata yapabileceğini bilmek, bazen sevilmeyi bile beceremeyebileceğini görmek ve yine de o halinle bile sevilebileceğini öğrenmek. işte en zor olan da bu.
biri seni sevdiğinde, bunu hak ettiğini hissetmek zaman alabilir. ama en çok da kendi sevgine açıldığında başlar bu değişim. birini sevdiğin gibi kendini sevmek. hoşlandığın birine baktığında hissettiğin o nazik bakışı, bir gün aynaya dönüp kendine de verebilmek. belki hala gözlerinin altında sabırsızlık olacak, belki cildindeki izlere hala alışamayacaksın, ama onlara düşmanlık etmeyi bırakacaksın. çünkü fark edeceksin: sevgi bir mükafat değil. önce kendinle kurduğun, sonra başkalarına taşıyabildiğin bir dil.
ve bir gün biri çıkacak, seni görmeye çalışacak. o an geldiğinde belki korkacaksın, geri çekileceksin. ama işte tam orada, sevilmeye layık olduğunu hatırlayacaksın. çünkü artık başkalarının sevgisiyle değil, kendi kabullenişinle ayaktasın.
hiç kimse kusursuz değil. ama gerçek bağlar, kusursuzlukta değil, açıklıkta kurulur. ve sen, olduğun halinle, eksik hissettiğin yanlarınla, belki zaman zaman savunmasız halinle sevilmeye layıksın.
ben burada olduğum sürece, bunu sana hatırlatırım. ama umarım bir gün sen de kendine bunu şefkatle söyleyebilirsin. ve inanırsın. gerçekten inanırsın.
yine çok derinlere dokundun sevgili günlük...